1966 yılında Adana’da doğdum… İlk, orta ve lise yıllarım Adana’da ailemin yanında geçti… İşinde başarılı bir doktor olan babamın, bir çocuğunu doktor olarak görme hayalini gerçekleştirme görevi bana düştüğü için, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdim… Bir damla kan gördüğünde bayılan ve ağır hastalarının her biri için oturup ağlayacak düzeyde empati geliştiren, fazla duygusal bir ruha sahip olmam dışında, senelerce ruhumu hem yontup hem de besleyen bu kutsal mesleği zevkle yaptım… Bu arada alternatif tıp, enerji tıbbı ve kişisel gelişim konularına odaklandım… Ancak kalbimin derinliklerinde sakladığım, Güzel Sanatlar Fakültesi’nin sonsuz yaratıcılık barındıran sihirli dünyasına girme fikrini de hep canlı tuttum… Doktorluk kariyerimin emekliliğe yakın son yıllarında bu hayalimi gerçekleştirme fırsatı buldum ve Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin İç Mimari ve Çevre Tasarımı Bölümü’nü bitirdim… Böylelikle tıp fakültesine adım attığım yıllarda bir köşeye kaldırdığım boya kalemlerim ve fırçalarımla yeniden haşır neşir oldum… Gerçek mutluluğun, “sevgi ile yaratma” deneyiminde saklı olduğunu bu yolla yeniden hatırladım…
İçinde büyüdüğüm, kuralların şekillendirdiği aile yapısı, çok istememe rağmen, çocukluğumun dört patililerle haşır neşir geçmesine izin vermemişti… Ben de hayatımın efendisi olduğum ilk fırsatta Godo’mu evlat edindim… Bir dört patiliyle yaşamayı çok beklediğim için, ismini Samuel Beckett’in ‘Godot’yu beklerken’ oyunundan ilham alarak koymuştum… Benimle geçirdiği on sekiz yıl boyunca ‘sevgi’ kavramına yeni bir anlam vermeme neden olan, bilge bir öğretmenden farksızdı… Kaybı beni derinden yaraladı ama her biri hayatıma yeni anlamlar ve renkler katan birçok sevgi deposunun hayatıma girmesine engel olamadı… Aksine gözleri ve kalpleri ile konuşan bu olağanüstü varlıklara çok daha fazla yaklaştırdı… Şimdi hepsi de barınaktan ya da sokaktan evlat edindiğim dört patili çocuklarımla birlikte, geniş ve sevgi dolu bir aileye sahibim…
Yapmayı en sevdiğim işle, en sevdiğim varlıkları bir araya getirdiğimde, “Dört Pati Sanat” fikri ortaya çıktı… İnsan hayatına oranla ömürleri kısacık olan ve belki de sonsuzluğa karışana dek sonsuz mutluluk ve sevgi saçan bu mucizevi varlıkları ölümsüzleştirmek… Boyalar ve sevgi enerjisi ile… Böylece çizmeye ve boyamaya başladım… Önce aile üyelerini, sonra tanıdık arkadaş patileri, sokaktaki evsizleri… Gelen taleplerin artmasıyla web sitemi oluşturma fikrimi sonunda hayata geçirdim… Bu sitede kendi dört patili dostunuzu ölümsüzleştiren resmi benim aracılığım ile oluşturabilir; galeride gördüğünüz, kalbinizi en çok ısıtan resimlerden birini edinebilirsiniz… Ayrıca oluşturduğum blog ile hayatın her türlü halini, benim azıcık deli dolu, duygusal ve mizahi bakış açımdan görebilirsiniz…